İlk plağını 19 yaşında çıkaran, kısacık ömrüne rağmen (1935-1977) dünya pop
müzik tarihinde eşi benzeri olmayan bir dönüm noktası yaratan Elvis Presley,
bugüne dek sayısız film ve belgeselin konusu oldu. Yapımı neredeyse üç yıl süren bu son film,
Elvis'in müzik kariyeri ve erken ölümüne ilişkin net bir bakışa sahip ve bu
anlamda yönetmen Baz Luhrmann ayrı bir övgüyü hakediyor.
Elvis Presley isminin çağrışımı (acı ama gerçek) bu film öncesine kadar
genellemeler ve klişelerden öteye geçmedi. Bütün zamanların en çok plak satan pop
müzik ikonu Elvis Presley, dünyayı kasıp kavurmasına rağmen sakinleştirici hap
bağımlılığı ve obeziteyle kendini bitirdi! Sanki herşey bu denli basit...
Filmin ruhu bu klişelere yol açan sebepleri satır aralarında çok güzel
işliyor. Siyahların yoğun olduğu bir mahallede büyüyen Elvis'in müzik bilinci
tamamen önyargılardan uzak biçimde gelişiyor. Siyah beyaz ayrımının resmi
sistemin bir parçası olduğu, siyahlara ait dans ve müzik diye bir alt kültür
uydurulduğu dönemde Elvis Presley herkesin gittiği yolu takip etmeyi
reddediyor. Başta siyahi ezgiler,
ilahiler, blues ve rock and roll olmak üzere bütün tarzları harmanlayıp
sosyal-kültürel bir devrim yaratıyor.
Elvis'in herkesi kucaklayan müzikalitesi ve ırk ayrımcılığını reddeden
ruhu dinleyicide birebir karşılık buluyor.
Bu asi tavır ötekileştirme ve ırkçılık temelli sistem tarafından ciddi bir
tehdit olarak görülüyor. Şöhretin daha
ilk basamaklarında faşizm yakasına yapışıyor; dans etme tarzı gençlere
"kötü örnek" diye engelleniyor, müzik stili "zencilere benziyor"
diye aşağılayıcı kabul ediliyor, protest sözler içeren şarkılarına yasak
konuyor ve soruşturmalar gırla gidiyor! Buna rağmen taviz vermeyince "ya
cezaevinde kariyerin biter ya da askere gidersin" seçeneğine mecbur
bırakılıyor!
Bütün bu boğucu kirlilik içinde müzik tutkusuna sarılıp ayakta kalmaya
çalışan Elvis, esas darbeyi en yakınından, menajeri Tom Parker'dan almakta
olduğunu farkedemiyor. Menajer Parker
böyle bir dehanın kariyerini tamamen yanlış, bilinçli kötülük ve istismar
üzerinden yönetiyor. Dünyanın en çok plak satan şarkıcısını devamlı kandırıp dünya turnesine
çıkmasını engelliyor. Kendi kumar borçlarını kapattırmak için yanlış yerlerde
uzun yıllar çalıştırıyor. Ne yazık ki
yaptığı kötülükler ancak Elvis öldükten sonra konu olabiliyor.
Elvis zamanının çok ilerisinde bir sanatçıydı; ölümünden 45 yıl sonra bile
unutulmaması, hatta hayran kitlesinin giderek artması (bugün bile yaşadığına
inananlar var) başka nasıl açıklanabilir?
Avustralyalı yönetmen Baz Luhrmann'ın Elvis filmi şimdiden modern bir
klasik olma yolunda, Oscar ödüllerinde kesinlikle adı geçecek. Elvis rolünde Austin Butler olağanüstü,
menajer Tom Parker rolünde Tom Hanks de çok başarılı.
Comments