HAKİKİ SİNEMA İLE NETFLIX PLATFORMLARININ OSCAR REKABETİ

 Abonelikle film indirme sisteminin öncüsü Netflix ilk başladığı yıllarda Hollywood'a kendini kabul ettirmek için çeşitli yollar denedi. Örneğin "Roma" filmi önce sinema salonlarında gösterildi, kısa süre sonra abonelere açıldı. Daha doğrusu, bir filmin Oscar adayı olması için sinemada gösterilmesi kuralı sulandırıldı, bunun karşılığı da adaylığın getirdiği saygınlık ve Oscar ödülü oldu.


Küresel salgınla biçimlenen zamanın ruhu Netflix ve diğerlerine yaradı. Sinemalara kilit vurulması ve tedbir alınmış bile olsa kapalı bir mekanda bulunmaya dair yaratılan abartılı korku, yalnızca sanatın bütün dallarını rafa kaldırmakla kalmadı; aynı zamanda sanatla ilgili herşeyin çevrimiçi yapılabileceği algısını yerleştirdi. Robotlaşmaya çeyrek kala senaryosuna kendimizi hazırlayalım!

Artık 100 milyondan fazla aboneyle sinemayı eve taşıma iddiasında olanlar arasında ilk sırayı Netflix, Amazon, Apple, Tencent, Baidu, Disney gibi devler almış durumda. Oscar adayı olan filmlerin abone platformu üzerinden evde veya sokakta, belki telefon ekranından, belki televizyon ekranından izlemek "yeni normal" kabul ediliyor.

Bir son dakika sürprizi olmaz ise, 25 Nisan Oscar ödül töreni Los Angeles Dolby Theatre salonundan canlı olarak yapılacak, bu bile sinema adına sevindirici bir haber durumuna geldi.

Sinemanın toplumsal hafıza ve ortak kültür dili aracılığı ile hayatı keşfetme, hayatımıza dokunma, sorgulama ve aydınlatma gücünün bundan sonra neye evrileceği sorusu henüz cevabını bulmuş değil. Netflix gibi şirketler eve kapanma ortamının etkisiyle daha çok yaygınlaşıyor, ancak sistemin kendisi hakiki sinema salonlarının yerini tutmaz, tutamaz. Öncelikle bu tür yapımcılar eşyanın tabiatı gereği birer "televizyon filmi" üreticisidir ve yatırım yaptığı her senaryonun belirli kalıplara-formüllere yaslanmasını ve mümkün olduğu kadar geniş kitlelere hitap etmesini ister. Aksi takdirde "maksimum abone-maksimum kazanç" denklemi kurulamaz. Yeri gelmişken "hayat eve sığar" sloganına bir ekleme yapayım: "Sinema asla evdeki televizyona sığmaz!"

Yılın en iyi filmi kategorisinde açıklanan dokuz aday arasında altı favorim var ve bunlardan birinin ödül alması benim açımdan sevindirici olacak.

The Trial of the Chicago 7: Hikayesi, oyunculuğu ve alt metinleri ile dört dörtlük bir film. Vietnam savaşı sırasında yükselen milliyetçi-ırkçı dalganın etkisiyle sırf barışsever oldukları için olağan suçlu kabul edilen yedi yurtseverin gerçek hikayesi. Kısaca "benim gözümde yüzde yüz suçlusun, değilim diyorsan ispat etmek sana düşer" yaklaşımıyla özetlenebilecek hukukun siyasallaşması filmin ana meselesi. Gerçek olay 1968'de yaşanmış, ancak bu anlayışın günümüzde de varlığını koruduğu sır değil.

The Father: Yaşlılık, bakıma muhtaç olmak, demans halleriyle hayata dair bağları kaybetmek ve ölümle yüzleşme üzerine bir ağıt. Anthony Hopkins yine, yeniden muhteşem. "Ben tam olarak kimim ve neyim" diye soran hüzünlü hali filmin sonunda bile sizi terketmiyor.

Nomadland: Hollywood filmleri ana tema ne olursa olsun hayatın akışını belirli kabuller üzerinden hikayeleştirilmeyi tercih eder. Yaşama dair umutlarını sıfırlayıp ruhlarını otomatiğe bağlayarak varolmaya çalışan karavancıların göçer hayatını modern bir klasiğe dönüştüren Nomadland, "Amerikan hayat tarzı" kavramına ait yaygın normları tamamen ters yüz ediyor. Frances McDormand oyunculuğu ile büyülüyor.

Minari: Koreli bir ailenin 1980'lerde Amerika'ya göç edip Arkansas gibi ücra bir yere yerleşmesi öyküsünden yola çıkarak, kuşaklararası kültürel çatışma, hiçbir yere ait olamama meselesine odaklanan Minari, "kök salma" çabasının sosyo-ekonomik sorunlardan daha çetrefil ve daha tahripkar olduğunun altını çiziyor.

Mank: Sessiz sinema dönemi nostaljisi yaşatan 2011 yapımı The Artist en iyi film Oscar ödülünü kazandı. Benzer çizgide ilerleyen Mank, bizi Hollywood ve 1930'lu yıllara götürüyor. Tüm zamanların klasiği Citizen Kane/Yurttaş Kane filminin senaristi Herman Mankiewicz (Mank) karakterini öne çıkartarak "perde arkasında neler oldu" tarzı heyecan yaşatan Mank, nostaljik atmosferiyle hem sinefilleri hem de Akademi üyelerinin kalplerini fethedecek kapasiteye sahip.

Comments