OSCAR, PARAZİT FİLMİ VE KÜRESELLEŞME NOTLARI


Bu yılın Oscar ödüllerinde Güney Kore filmi Parazit müthiş bir başarı elde etti. Başta "en iyi film" olmak üzere "en iyi yönetmen" ve "en iyi yabancı dilde film" gibi en prestijli kategorilerde seçilen Parazit, aynı zamanda İngilizce dışında bir dilde "yılın en iyi filmi" ödülü ile Akademi'nin 92 yıllık tarihinde bir ilk yaşattı. Daha önce Cannes'da büyük ödül alan ve sonrasında uluslararası başarısını katlayarak sürdüren Parazit pek çok açıdan önemli bir film.
PARAZİT: Toplumsal ve ekonomik çürümenin röntgeni
Küreselleşmenin ekonomik etkileri konusunda sayfalar dolusu yorum yapmak mümkün. Günümüz dünyası yerel sanayi ve tarımın uluslararası finans parazitlerinin insafına terk edildiği bir yer haline geldi. Ekonominin çağdaş sömürge düzenine teslim olması olumsuz etkilerden yalnızca bir tanesi. Oysa daha vahim olan sonuçların başında etik ve vicdani değerlerin tedavülden kalkması ve tüketim esrikliği ile gözü boyanmış toplumun buna rahatça ayak uydurmasını sayabiliriz. 
Güncel bir örnek: Siyanürle altın aramanın yasalara aykırı olduğu, tek bir ağacı kesmenin bile resmi onaya bağlandığı Kanada, bir başka ülkede yine Kanadalı bir şirket tarafından doğanın katledilmesinden, Türkiye'de kimbilir kaç kuşağın siyanürlenmiş yeraltı kaynaklarıyla beraber zehirleneceği altın arama faali
yetinden hiçbir rahatsızlık duymuyor. Zaten zehirleme işlemlerini rahatça yapabilsin diye Türkiye'den 150 milyon dolar teşvik alan Kanadalı şirketin "yetkilileriniz çağırdı biz de geldik" savunusu etik kaygı olmadığının ve "köşeyi dönme" mantığından beslenen günümüz gerçeklerinin bir itirafı.
"Parazit" veya orijinal adıyla "Gisaengchung" filmi her karesinde çağdaş sömürge dünyasının yarattığı yozlaşmayı ve parazitleşme halini hatırlatıyor. Film iki paralel öykü üzerinden ilerliyor: Güney Koreli Kim ailesinin temsil ettiği yoksulluk ve kural tanımazlık ile bu ailenin türlü çeşitli sahtekarlıklar sonucunda çalışmaya başladıkları zengin kesimin tamamen tüketim odaklı ruhsuzluğa teslim olmuş hayatı. Sonradan hikayeye eklenen sürpriz gelişmeyle toplumsal katmanlardaki çürümenin bireysel yansımaları filmi neredeyse bir korku filmi havasına sokuyor. Tıpkı varlıklı kesimin tüketerek varolması gibi, yoksul sınıf da zenginler dünyasına sıçramak için herhangi bir vicdani sorgulamaya gereksinim duymaksızın herkesi-herşeyi yok etmeye meyilli. Bence Parazit'i benzeri filmlerden farklı kılan en önemli nokta yönetmen Joon-ho Bong'un zengin ve yoksul sınıfı resmederken siyah-beyaz tarzı kolaycılığa kaçmayarak, yozlaşmanın herkese her anlamda sirayet ettiğinin, vicdani değerlerden beslenen toplumsal belleğin yerini kural tanımayan asalak (parazit) hayatlara bıraktığının altını çizmesi. Kim ailesi kendilerince "köşeyi dönmek" hedefine ulaşmak için başka yoksulları nasıl ezebiliyor, önlerine çıkan her engelde nasıl korkunç ve acımasız olabiliyorsa, gerçek dünyadan bihaber yaşayan varlıklı sınıfın kendi dünyalarına ait olmayan bir ölüm karşısında tamamen kayıtsız kalabilmesi "küreselleşme ve parazitlik" üzerine tez yazdıracak derecede müthiş etkili bir boyut katıyor.
Bu bağlamda zengin ve yoksul hikayede yeralan tüm bireylerin gözlerinin suçlu bantları ile resmedildiği afiş filmin ve elbette 21. yüzyılın birer ibret vesikası olarak yerini alıyor. (Haldun Armağan)


Comments