Freddie Mercury/Queen
fırtınasının hemen ardından Elton John, yani bir başka müzikal dehanın hayatı beyazperdede. Öncelikle film ekibinin dikkat
çeken iki ismi var, Dexter Fletcher ve Elton John: Biri Bohemian Rhapsody
filmini tamamlayan yönetmen, diğeri ise yapımcı konumunda.
"Rocketman" sanatçının kendi ifadesiyle "alkol, uyuşturucu, seks
bağımlılığı ve kontrolsuz öfke" problemlerinden kurtulmak için katıldığı
terapi seansıyla açılıyor. Geriye dönüşler eşliğinde Elton John kariyerinden
müzikli kesitler sunuluyor.
Neredeyse doğuştan piyanoya
meraklı, 11 yaşında burslu öğrenci olarak konservatuara kabul edilen, ilk kez
okuduğu sözleri 20 dakika içinde besteleyebilen ve henüz 23 yaşında iken uluslararası
düzeyde bir star konumuna yükselen, herşeyiyle olağandışı bir hayattan
sözediyoruz. Doğal olarak Elton John ve onun yakın çevresine ait (örneğin 32
yıl beraber çalıştığı söz yazarı Bernie Taupin) derinlikli bir hikaye umut
ederken, senaryo dönüp dolaşıp aynı plağı çalıyor: Elton John anne-babası
tarafından sevilmedi ve kendini hep mağdur hissetti. Bıktırıcı biçimde
yinelenen bu temaya dans-müzik sahneleri hikaye dolgusu yapıyor.
Taron Egerton iyi bir oyuncu, ancak dramatik kurgu onu sığ sularda bırakmaya kararlı. Karakterler sanki bir müzik videosu mantığıyla kurgusulandığından filmden geriye yapay bir tat bırakıyor. Hepsinden önemlisi Elton John kendi yaşam öyküsünün "etken" değil, "edilgen" kahramanı. Dolayısıyla filmde ünlü sanatçının hayatına ilişkin derinlikli bir hikaye bulmak yerine, karikatürize bir müzikal estetik, (örneğin "Jersey Boys" havasında) bol ışıltılı kostümler ve rehabilitasyon dönemi ile çocukluk travmasından öteye geçemiyoruz.
Ayrıca filmin böyle bir derdi
yok gibi. Kapanış jeneriğinde Elton John için uygulanan terapinin başarılı
olduğunu anlayıp rahatlıyor ancak aynı zamanda hikayenin asıl bundan sonrasına
odaklanmasını bekliyoruz. Oysa yönetmen "ben
görevimi yaptım, Elton John'ı geçmişiyle barıştırıp, seyircinin gözünde
akladım" dercesine son noktayı koyuyor.
Comments