Bu yıl 72. kez düzenlenen Cannes film festivalinin gündemini program
içeriğinin yanı sıra Netflix ile yaşanan tartışma belirledi. Film yapımcısı
olarak büyük yatırımlara sahip Netflix konuya kendi menfaatleri açısından
yaklaşarak, "sonuçta ortaya konan bir film, sinema salonunda veya evde
izlenmiş, ne farkeder" diyerek filmlerini yarışmaya sokmak istedi. Son iki
yıldır süregelen tartışma tam da bu noktada alevlendi. Yönetmelik çok açık bir şekilde bir filmin
sinemada vizyona girmesi ile dijital formata dönüştürülmesi (Netflix, Hulu,
Amazon gibi abonelikle film indirme platformları dahil) arasında 36 aylık bir
süre şartı getiriyor. Dolayısıyla "ben filmin yapımcısıyım, şu kadar
milyon abone tarafından izlendi" tezi Cannes festivalinde tutmadı.
Peki "Roma" filmi nasıl oldu da Oscarlarda çifte adaylık hakkı
elde etti derseniz, cevap çok basit: Kanuna karşı hile yaparak! Bir filmin
Oscar değerlendirmesine alınması için Los Angeles sinema salonlarında en az bir
hafta gösterimde kalması gerekiyor. Netflix elbette Oscar adaylığının sağlayacağı
prestij ve ticari avantajı görmezden gelmedi ve böylece "Roma"
filminin seyirciyle ilk buluşması sinema salonları oldu. Oscar'da gelen ödüller
planın işe yaradığını kanıtladı.
Bu yazının meselesi Netflix veya bir başka ticari sinema platformu değil;
esas mesele, herkesin nerede durduğunu iyi bilmesi, mevcut oyuna dahil olacaksa
paranın gücü ile kuralları sulandırmaması. Film indirme platformları günümüzün
bir gerçeği ve dijital arşiv harika bir olay. Burada esas mesele televizyon
formatına uygun olarak yapılan filmleri sinema için yapılanlarla aynı kefeye
koymak için zorlamak. Yalnızca kelebek stil yüzücülerin olimpiyatına
kurbağalama yüzenleri de katıp, "sonuçta hepsi yüzme sporu" demek
gibi bir şey!
Televizyon formatına uygun filmler doğası gereği daha genel geçer öykülere
yaslanan, yönetmeni zorlayan denemelerden uzak duran, herkesi memnun etme
vasatlığı ile risk almayan yapımlardır. Sanırım yönetmen Steven Spielberg'in
sözlerini anımsamanın tam zamanı: "Bir televizyon filmi yaptıysanız, sizin
çabanız Emmy ödüllerine katılmak olmalı, Oscar adaylığını zorlamak değil."
Bir filmi izlemenin asıl yeri sinema salonlarıdır ve aslolan beyazperdenin büyüsünü beraberce paylaşmaktır. Netflix gibi platformlar gösterim önceliğini sinema salonlarına
vererek özellikle gelişmekte olan ülkelerde kaybolan sinema kültürüne katkı
sağlamalıdır. Sinemanın geleceği
teknolojiye sırt çevirmeden beyazperdeyi-salonları koruyacak orta yolun bulunmasından
geçiyor.
Not: Sinemaya gidince her şey tozpembe demek değil ne yazık ki. Cep
telefonunu sessize almak yerine mesajlara bakıp birer ateş böceğine dönüşenler,
ortama uygunsuzluğa aldırmadan film izlemeyi açık büfeden beslenme saatine dönüştürenler ve daha neler neler! Bu da ayrı bir yazı konusu…
Comments