Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ve Yılmaz Erdoğan gibi gişede iddialı isimlerin
yeni filmlerinin bir türlü gösterime girmemesi yapımcılarla sinema salonu işletmecileri
arasındaki krizi günyüzüne çıkardı. Tartışmanının taraflarından Yılmaz Erdoğan,
"Organize İşler 2" filmini dağıtıma vermeme kararını şöyle açıklıyor:
"Eskiden sinemaya giden insan filmin yanında mısır alır yerdi. Şimdi
mısırın yanında film izleniyor durumuna döndü olay. Giderek bütün film
endüstrisini bitirecek, iflas ettirecek, film yaptıramayacak duruma gelindi.
Sinema biletleriyle ilgili kampanyalar yapılıyor, bilet fiyatları artıyor.
Hiçbirinin film yapımcılarıyla alakası yok. Neden ve ne şekilde yapılıyor,
hiçbir fikrimiz yok."(1)
Bu anlaşmazlık bir çırpıda magazin malzemesi haline getirildi ve basına
"işletmecilerle yapımcıların mısır kavgası" şeklinde yansıdı. Buna
göre, sinema biletinin yanında mısır menüsü sunan --diyelim Mars grubu--
yapımcı şirketlere bilet satışları üzerinden verdiği payı arttırsa bir sorun
kalmayacak, öyle mi? İşte bu sorunun yanıtı kocaman bir hayır.
Türk sinema sektöründeki sorunun özünü anlamak için 2002'den beri yaşanan
gidişata bakmak gerekiyor. Şehir sinemalarının yerle bir edildiği, bağımsız
işletmeciliğin sosyal-kültürel değerinin hiçe sayıldığı bu dönem AVM tutkusu ile
belirginleşti. Dağıtımda tekelleşmenin yanı sıra izleyici sıradan bir müşteri
muamelesine maruz kaldı ve sinemanın kendisi patlamış mısır ile meşrubata
promosyon aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bir başka deyişle, film izleme
kültürünün ayarlarıyla oynandı.
Günümüzde bağımsız kent sinemaları can çekişir halde; film dağıtımı ile
gösterimi de tamamen tekelleşmiş durumda.
Bu süreçte adım adım yaklaşan tehlikeye dikkat çekenler de maalesef görmezden
gelindi. Ankara'daki Büyülü Fener sinemalarıyla kent sineması geleneğini
yaşatan ve sırf bu nedenle sektörün üzerine titremesi gereken İrfan Demirkol,
2005'te SİYAD onur ödülü töreninde film dağıtımındaki tekelleşmeye karşı uyarılarda
bulunduğu konuşması yarıda kesildi. Aynı sorunu çarpıcı bir belgesele
dönüştüren "Kapalı Gişe: Türkiye'de Tekelleşen Film Dağıtımı" yalnızca
YouTube üzerinden derdini paylaşabildi --yaklaşık 28.000 izlenme ile…(2)
Emek Sineması "Kent Sineması Geleneğinin" En Güzel Temsilcisiydi. Beyoğlu-İstanbul (1924-2013) |
Gelelim karşı tarafın görüşüne: Geçtiğimiz günlerde basına konuşan en güçlü
grup Mars'ın temsilcisi, akıllara durgunluk verecek biçimde sektördeki
sorunun kaynağı olarak bağımsız sinema salonlarını hedef gösteriyor, bu da
yetmezmiş gibi yapımcı olacakları yeni filmlerin müjdesini veriyordu! Mevcut
kartelleşmiş yapısı zaten sorunlu olan bir işletmecinin, rekabetin en temel
ilkesini ayaklar altına alarak yapım, dağıtım ve gösterim ağını tamamen ele
geçirme peşinde koşması, sinema sektörü için ancak felaket filmi senaryosu olur.
Sektörün güçlü isimlerinin bu kısır döngüden kurtulmak için "sinema
bileti+mısır menüsü" pazarlığına odaklanması sorunu çözmek yerine daha da
ağırlaştıracaktır. Sinemacıların herşeyden önce kartelleşmeye dur demesi gerekiyor,
bu da ancak bağımsız salonların desteklenmesi ve iddialı filmlerin sadece bu
tarz işletmelerde gösterimini sağlamak suretiyle bir ölçüde mümkün olabilir.
(1) Show Radyo - Cengiz Semercioğlu'nun Yılmaz Erdoğan ile söyleşisi 27 Aralık 2018.
(2) Kapalı Gişe, 2006. Yönetmenler: Şenay Aydemir, Evrim Kaya, Kaan
Müjdeci, Fırat Yücel.
Bütün Görkemiyle Zamana Karşı Durmayı Başaran Landmark Sineması (Syracuse, New York) |
Comments