OSCAR'88 SONRASI: SİYAHLAR, BEYAZLAR, CİNSEL TACİZ VE SİYASİ LİDERLİK

EN SİYASİ İÇERİKLİ OSCAR
Bu yılın Oscar ödül törenine tahmin ettiğim gibi "Spotlight" ve "The Revenant/ Diriliş" filmleri damgasını vurdu. Hem Spotlight'ın en iyi film olarak kayda geçmesi, hem Leonardo DiCaprio'nun son derece başarılı oyunculuk kariyerinin taçlanması 88. Oscar ödüllerinin en sevindirici anlarıydı.
Teknik daldaki ödüllerin neredeyse tamamının "Mad Max: Fury Road" filmine gitmesi sürpriz sayılmamalı; çünkü bilgisayar oyununa varan ölçüde teknik yazılım desteği alan bir başka aday film yoktu. "The Martian/Marslı" bile bu anlamda sönük kalıyordu. 
Birebir isabet etmeyen tek tahminim "en iyi kadın oyuncu" dalında Brie Larson'un "Room/Gizli Dünya" filmindeki rolü ile ödülü almasıydı. Bence gerek sinema kariyerindeki şaşmaz mükemmellik, gerekse "45 Years/45Yıl" filmindeki olağanüstü oyunculuğu ile Charlotte Rampling herkesten daha çok bu ödülü kucaklamayı hakeden isimdi. 
Her sene Oscar sonuçlarında böyle şaşırtıcı şeyler oluyor. Ancak Hillary Swank örneğinde görüleceği üzere, zamansız gelen böyle büyük bir ödül zayıf oyunculuk yeteneğini parlatmaya yetmiyor; tam tersine inişe bile geçirebiliyor. 
Uzun sözün kısası "Gizli Dünya"nın vasat bir film olduğu, yönetmenin fazlasıyla dramatik malzemeye sahip bir hikayeyi oyuncaklı anlatım ve sürprizli kurguya çevirmek uğruna heba ettiği ve Brie Larson oyunculuğunun Oscarlık bir performans olmadığı fikrimde ısrar ediyorum. 

Bütün bunların ötesinde, 88. Oscar töreni son zamanların en siyasal içerikli uluslararası sinema olayına dönüştü. Oscarları eskiden beri izleyenlerin hatırlayacağı üzere Akademi ödülleri sahnesi bugüne dek Vietnam savaşı protestosuna veya Bush yönetiminin Irak politikalarına karşı eylemlere sahne olmuştur. Ancak Amerika'nın kendi iç meselesi ilk kez bu denli yoğun biçimde konuşuldu, hatta törenin genel havasına damgasını vurdu. 
Aday listesinde siyah oyuncuların bulunmamasından hareketle tören öncesi başlatılan "Oscar Çok Beyaz" sloganlı protestonun ne denli etkin olduğu görüldü; öyle ki sunucu Chris Rock bile törenin açılış faslını tamamen bu meseleye ayırmıştı. Burada iki ucu keskin bıçağa benzeyen bir tartışma görüyorum. Madalyonun diğer bir yüzü de yok mu? Mesela, yalnızca cilt renginden ötürü pozitif ayrımcılık beklemek ne denli haklı bir tavırdır? Her sene siyah oyuncular için ayrı bir adaylık kategorisi oluşturulsun önerisi eninde sonunda "beyazlara karşı ayrımcılık" durumu değilse nedir? Hollywood sinema endüstrisinin işini en iyi yapan herkesi kucakladığı --nihayetinde bütün olay şirketin kazancı değil mi-- gerçeği inkar edilebilir mi? Bu ve buna benzer sorular…

Kilisenin Cinsel İstismarına Maruz Kalanlar Sahnedeydi
  Galiba bütün bu tartışmalara en güzel cevabı Diriliş'in yönetmeni Inarritu verdi: Sürekli geçmişte yaşanan acılara takılıp kalmamayı savunan yönetmen, bir Meksikalı göçmen olarak üstüste iki kez aldığı Oscar ödülü hatırlatarak, "artık derinin hangi renk olduğu meselesinin, saçın uzun veya kısa olmasından öteye bir anlam taşımaması" gerektiğini vurguladı.
Amerikan başkan yardımcısı Joe Biden'ın törende sahneye çıkması ve "Spotlight" filmine atıfta bulunarak cinsel tacize uğrayan veya böyle bir olaya şahit olan herkesin sesini yükseltmeye çağırması bir başka unutulmayacak an ve siyasi mesajdı. Katolik kilisesinin suçlu olduğu böylesine hassas konuda yönetimin olaya sahip çıkıp, tüm dünyanın önünde siyasi liderlik göstermesi büyük anlam taşıyor. Maalesef ister istemez bizde artık "olağan haber" haline dönüşmüş cinsel taciz, kadına şiddet ve çocuk istismarı acılarını hatırlamamak elde değil. Ve yine maalesef bir mukayese yapıldığında bizdeki siyaset adamlarından ancak "bu tip haberlerle konuyu abartmayın" veya "algıda seçicilik yaratmayın" tarzı mesajlar alıyoruz. 
Yani ciddi bir meseleyle yüzleşip, ele almak yerine, "yokmuş gibi" davranmaya devam ederek Oscar töreni mesajlarının bir ışık yılı kadar uzağında yaşamaya kararlıyız!

Comments