TWITTER VE EĞİTİMLİNİN İLETİŞİM SINAVI

Teknolojinin başdöndüren hızı eşliğinde hepimiz farkında bile olmadan yeniliklerin parçası oluyoruz. Ancak her nedense yeni teknolojiye paralel olarak görgü ve bilgimiz artmıyor.

“Ev telefonu ne güne duruyor” itirazı ile cep telefonuna yüz verilmeyen dönemler çoktan tarih oldu. Genelde bir tane, bizim ülkemizde ise en az iki cep telefonu, artık cüzdan ve kimlik kadar vazgeçilmezler arasında.

Uçak yolculuklarında “cep telefonunuzu kapatın” anonsuyla birlikte çevrenize bakın, eğlenceli manzaralar göreceksiniz. Geçende aynı sırada oturduğum “yan komşu” kalkış öncesi uyarıyı dikkate alarak tam üç telefon birden kapattı. Belki bir dördüncüsü de çantasındaydı, herşey mümkün!

Özellikle halkla ilişkiler alanında çalışanların en önemli hedefidir: Önemli şahsiyetlere bir şekilde ama mutlaka ulaşabilmek. Bu kavram çoktandır imkansız birşey olmaktan çıktı.

Bu işin güzel tarafı. Ama özel hayatların teşhircilik ötesi bir tavırla herkese sunulması ve her boyutuyla sergilenen düzeysizlik; işte bunu bir türlü anlayamıyorum. Otobüste, uçağın tekerlekleri yere değer değmez ya da bütün toplu yerlerde telefona sarılanların zorunlu olarak parçası olduğumuz “konuşma içeriklerine” akıl erdirebilmiş değilim. 

Bu cümleyi Türkiye’ye uyarlayacak olursak, “telefonun çektiği her yerde ve her şartta konuşanlar” demek en doğrusu! İnsanlar nasıl oluyorsa, kendi evinden konuşma rahatlığı içinde kavga ediyor, küfürleşiyor, dozu giderek yükselen atışmalarla çevresine dehşet saçıyor, telefonda ayrılığını ilan ediyor veya herkesin gözünün içine bakarak yalan söylüyor.  Otelin lobisinde olanca yüksek sesiyle konuşup karşı tarafa havaalanında olduğunu söyleyene şahidim! Toplu tuvaletlerden birinde bağıra bağıra konuşup, bir kooperatifin genel kurulu öncesi lobi yapana rastladım; var mı ötesi! 

Lafa geldi mi “aile mahremiyeti” “başkaları ne der” “özel hayat” “ser verilir sır verilmez” gibi çoktan içi boşaltılmış sözlerle mangalda kül bırakmayan bir toplumun, bir işportacı tezgahı misali kendi hayatını sergilemekten kaçınmaması acıklı gelmiyor mu?

Konuyu eğitimsizliğe bağlayıp, “cep telefonu kullanmayı bilen var, bilmeyen var” gibi bir açıklama asla durumu anlatmıyor. Neden derseniz lütfen son dönemde iyice meşhur olan iletişim aracımız twitter üzerinde bir gözlem yapın.

Twitter kullanıcısı olmak, en azından temel düzeyde İngilizce bilmeyi, belli sınırlar içinde kendini ifade etme becerisini gerektiriyor. Yani eğitimsizlerin twitter kullanıcısı olarak hemen hiç şansı yok. O halde, “eğitimli kullanıcılar” kendilerini neyle ve nasıl ifade ediyorlar bir bakalım.

Her gün gazete sayfalarına “ağzının payını verdi” manşetiyle sunulan ve seviye tespit sınavı yapmak için muhteşem bilgiler içeren haberlerden(!) derlediğim birkaç alıntı:

Bir sinema yönetmeni hoşuna gitmeyen bir mesajı yanıtlıyor: “rezil yaratık, köpek...” Anında cevap geliyor twitter izleyicilerinden: “ağzına sağlık abi

Bir yapımcı, bir (erkek) gazeteciye mesaj atıyor: “bak sen beni tanımadın tanıtıcam, sana kloş etekler aldım giydiricem

Ünlü bir şahsiyet bir gazeteciye bozulursa ne oluyor, görelim: “fare kadar cesaretin, petkon sıkıyorsa yaz

Şarkılarıyla hayatımızda iz bırakmış ünlüler, notaları ve doğru Türkçe yazımını çoktan bir kenara itmiş, kavga ediyor: “kimsin sen, karşı taraf sana muhattap olmuyor...” Yanıt gecikmiyor: “köpekler havlarsa evsahibi dışarı çıkar...

Eğitimli katmanı, sosyetesi, ünlüsü iletişim teknolojisi ile bir eserini, başarısını veya bir bilgiyi herkesle paylaşmak yerine; anadilini doğru kullanmaktan aciz bir imla eşliğinde ve bu tarz bir içerikle kendini ifade ediyorsa, eğitimsize laf söylemeye kimin hakkı var?  

Özdemir Asaf bir şiirinde içsel yolculuk anlamında “kendinde bir yabancıyı aramaktan” bahseder. Çok şükür bizim şöhretlerin çoğunun içine birden fazla yabancı kaçmış; fazla aramaya gerek yok, iletişim görgülerine şöyle bir gözatmak yetiyor.

Comments

ZMG said…
Yine en güzel yerinden yakalamışsın Halduncuğum. Teşekkürler.