OSCAR SONRASI DERTLEŞMELERİ

Bir Oscar töreni daha geride kaldı; ya da bir gönüllü gece nöbeti daha sona erdi.  Oscar-83 için uykusuz kalmaya değdi mi, kuşkusuz evet.  Her aşaması profesyonel biçimde kotarılmıştı ve eğlendiriciydi.  Her ne kadar Johnny Carson ve Billy Crystal’in görkemli, hareketli ve doğaçlamayla zenginleşen kıvrak zeka ürünü sunumları gibi olmasa da, Anne Hathaway ve James Franco, moda deyişle göz doldurdu. Zaten küreselleştiği oranda vasata teslim olan günümüz dünyasında bir Johnny Carson veya Billy Crystal insanlara fazla gelebilir – maalesef.

Bu yılki ödüllerin dağılımı, son bir kaç seneyle karşılaştırıldığında daha tutarlıydı; ancak önemli bazı filmlerin teknik daldaki ödüllerle yetinmek zorunda bırakılması hoş olmadı.  Bu da yeni bir durum değil. Son 10 yıldır Oscarlarda eskisinden çok daha müthiş bir lobicilik dönüyor ve filmi en iyi olan değil, sayıları altı bine yaklaşan Akademi üyelerini etklilemeyi başaran öne çıkıyor. Doğrusu binlerce üyenin oturup bütün bu filmleri tek tek izlediğine ihtimal vermiyorum. Sanki bir grup diğerlerinin oylarını yönlendirip, zamandan kazandırıyor.  Bu yönlendirme, muhtemelen “üzerinde fırtınalar kopartılan” isimler üzerinden şekilleniyor. Geçen yıl “Avatar” ve “Hurt Locker” bu furyadan nasibini almıştı. (Hazır yeri gelmişken, en iyi film ve yönetmen dahil en önemli ödülleri silip süpüren “Hurt Locker/Ölümcül Tuzak” ne oldu, hatırlayan var mı!)

Bu yıl benzer şeyler  “Black Swan-Siyah Kuğu” ve “The King’s Speech-Zoraki Kral” için geçerliydi. Önceki yazımda da söylemiştim tekrar edeyim, filmlere bir sözüm yok, itirazım “yere göğe sığdıramama” histerisine. Sonuçta “The King’s Speech” iyi ama “en iyi” değil; meselesini epey yüksek perdeden ve seyircisinin gözüne sokarak anlatan “Black Swan” ise bu tür sinemanın en başarılısı değil. Hele “Mephisto”dan sonra, asla...

Eskiden Oscar’ın en büyük özelliği nesilden nesile geçecek filmleri bulup çıkarması,  hepsi birer klasiğe dönüşecek çapta olanların taçlandırılmasıydı.  Bu sene “Social Network” ve “Inception” tam da bu sınıflamaya uyan filmlerdi, ama nasıl hakkı yendi, işte hep birlikte izledik.

Tören notlarımdan satır başları:

-         Açılışta gösterilen, Oscar adayı filmlerden “Inception” temelinde yapılmış kolaj çok başarılıydı.
-         James Franco ve Anne Hathaway, güzel bir ikili oldu; ancak yaşları gereği salondaki “ağır abilere” laf atmaktan çekindi, bu da tempoyu zaman zaman yavaşlattı. Esprilerin prompter vasıtasıyla yapılması tempoyu düşüren bir diğer etkendi.
-         Töreni tam sekiz kez sunmuş olan Billy Crystal sahneye çıktığında iki-üç dakikalık sürede bile fark yaratmasını bildi.
-         Aktüel kamera ısrarla salondan uzak durdu ve sadece sahneye odaklanınca törenin ruhu ekrana tam anlamıyla yansımadı.
-         Oyuncuların kendini ifade edişindeki mükemmellik (Örneğin Colin Firth teşekkür konuşması harikaydı. Bir insan heyecanlanır ve tuvalet ihtiyacı doğabilir. Böyle “anormal” durum, bu kadar mı edebi bir şekilde ifade edilir; doğrusu bravo.)
-         Kirk Douglas’ın 95 yaşına rağmen sahne performansı inanılmaz güzel ve samimiydi.
-         Kariyerleri boyunca hiç falso yapmadan standartların çok çok üstünde bir oyunculuk sergileyen Christian Bale ve Colin Firth nihayet heykelciğe kavuştu. En çok bu iki isme sevindim.


OSCAR 2011 EN’leri

Ödül sunmada en iyiler:
Helen Mirren/Russell Brand
Hugh Jackman/Nicole Kidman
Jude Law/Robert Downey Jr.

Kostümde en iyiler:  Anne Hathaway – evsahibi benim havasında “gözünü çıkartırcasına” tam sekiz tuvalet giydi, ama hepsi de hoştu.  Diğer isimler ise, Mila Kunis, Cate Blanchett, Halle Berry, Gwyneth Paltrow ve bir de “ne giyse yakışan” Scarlett Johanson.

En kötü giyinenler:  Epey vardı, ama birinciliği “en iyi yönetmen” zarfını açmak üzere sahneye de çıkan Kathryn Bigelow’a verdim. (Kırmızı perdelik kumaşı al ve orasından burasından makas atarak şekil ver, kesim bir-iki beden büyük olsun ki ilerde büyüyünce de giyebilsin.)

En çok hakkı yenen filmler: Inception ve Social Network

En çok hakkı yenen isimler: Aday bile yapılmayan Leonardo DiCaprio (Inception) ile Ryan Gosling (Blue Valentine) ve yönetmen Christopher Nolan (Inception)

Törenin en unutulmaz sözü: “Yıkılmana neden olan şey yükün ne olduğu değil, onu nasıl taşıdığındır.” (Lena Horne)

Törenin en gerçeküstü figürü: Banvit kızarmış tavuk reklamından fırlamış haliyle modacı Valentino.

Comments

Anonymous said…
This comment has been removed by a blog administrator.