"İki Çizgi"nin Farkı ve Önemi

İKİ ÇİZGİ
Haldun ARMAĞAN

Yıllardır her anlamda göçer bir toplum halinde yaşamaktan olsa gerek, Türk sineması yarattığı ana karakterler ve dramalarda yerleşik düzene sahip kentlileri büyük oranda yok saymıştır. 

Senaristlerin kalemindeki şehirliler mutlaka İstanbul gibi büyük kentlere sonradan gelip yerleşenlerdir. Anlatıdaki baskın öğeler “kültürlerarası sıkışmışlıktan” doğar; hatta sonradan görme hallerine görsel bir cazibe atfedilir.

Selim Evci’nin “İki Çizgi” filmi herşeyden önce bu noktada büyük bir fark yaratıyor: Senaryonun her iki ana karakteri adamakıllı kentli, görgülü ve yaşam çizgisiyle genel-geçer tarz ve beklentilerden uzak. Birlikte yaşayan Selin ve Mert’in tarzı aslında sinemamızda pek görülmek istenmeyen ama hepimizin farkında olduğu bir “kozayı” resmediyor: Büyük metropollerde yaşayıp, belli arkadaş çevresi ve gidilen belli semtlerle kendine sosyal bir koza örüp, gönüllü olarak içine hapsolma halleri.

Selin tam bir iş kadını. Kendinden çok emin, ne yapacağını gayet iyi biliyor ve hayatını her yönüyle kontrol edebilme gücüne sahip. Mert her sabah onu işine bırakıyor ve kalan zamanı genelde hobisi olan fotoğrafçılığa yoğunlaşarak geçiriyor. İkisinde de yerleşik kadın-erkek ilişki kalıplarını ve ona ilişkin davranışları görmüyoruz; zaten beklemiyoruz da.

İki Çizgi” bu iki kahramanı üzerinden bir yol hikayesiyle ilerlerken, müthiş bir karakter çalışması eşlik ediyor. Her sekansta, verilen her diyalogda kahramanların ruh haliyle empati kurmak ve içsel fırtınaların izini sürmek mümkün. Görsel anlamda pürüzsüz, kurgusu itibariyle sinema derslerinde örnek olarak gösterilebilecek kadar olgun ve ekonomik. Bir film ancak bu kadar az konuşma ile bu denli çok şey söylemeyi başarır. Önemli laflar etme yolunun sekansları uzatmaktan ya da mesaj barındıran teatral diyaloglara başvurmaktan geçmediğinin en güzel kanıtı. Filmin açılış sahnesi de hoş bir ironi sunuyor bu anlamda.

Selim Evci, Türkiye’de bireysellik, erkek ve kadına biçilen rol modelleri ile bir hayat kurma ve bununla ilişkili tüm konularda toplum yasalarının insanlara giydirmek istediği (çoğunlukla da başardığı) konfeksiyon anlayışı öyle bir sorguluyor ki, bir ilk filmin çok ötesinde sahip olduğu olgunluk ve sinemasal başarısı karşısında saygı duymamak imkansız.

Filmden geriye belleğe kazınacak güzellikte pek çok “Mert” sahnesi (erkeklik halleri) var: Eve giren hırsıza verilen tepki; gece dışarı çıkıp çıkmama meselesi; sigara içme konusu; denizde başını ıslatmama alışkanlığı; komşulara duyulan kaçamak merak ve benzinci/benzincinin oğlu tepkisi.

“Selin” olma halleri de aynı mükemmellikte: Herşeyi bir tarafa bıraksak bile, yolda kalan komşu kızlara benzin veren Mert’i izlediği sahne ve benzin bulmak için otostop yaptığı bölümler tek başına filmin bütününü kucaklayacak güce sahip. Bu güç hiç kuşkusuz iki ana karakteri canlandıran Gülçin Santırcıoğlu ("Türev" ve "Yumurta" filmlerinden anımsadığımız) ile Kaan Keskin’in müthiş oyunculuk başarısından kaynaklanıyor. Karakterlerin ruhuna tamamen nüfuz ederek, kolay kolay unutulmayacak bir çarpıcılığa imza atıyorlar.

İki Çizgi” gösterimde olduğu dönemde doğal olarak yüksek perdeden konuşan gişe filmlerinden biri olmadı. Şimdi en azından DVD olarak izleme şansı var; özellikle sinemalarda kaçıranlara.

Selim Evci sinemamıza nihayet dört başı mamur anlatılmış kentsoylu karakterleri armağan etmekle kalmadı; aynı zamanda bir sonraki filmi merakla beklenecek genç yönetmenler listemize sevinçle ismini yazdırdı. Evci’nin sineması, Kubrick (Eyes Wide Shut) ve Antonioni (The Passenger) gibi ustalardan beslenen ve yerelden evrenseli yakalayan önemli bir çizgide.

Comments

Hilal Köylü said…
Ben de izleyecek film arıyordum; şöyle güzel, aklı başında. Teşekkürler Haldun....