2. Liselerarası Kısa Film Yarışması Notları -- 6 Mayıs 2009
Gazetecilikte "olağandışı haberdir" anlayışı, mutlaka bir şekilde duymuş olmalısınız, hep aynı örnekle tanımlanır: "Köpek adamı ısırırsa haber değildir, ama adam köpeği ısırdığında haberdir."
Bu yaklaşımın yansıması mıdır bilinmez ama gazete sayfalarında olumlu düşünmeye yöneltecek birşey bulmanın giderek imkansız hale geldiği bir gerçek.
Liselerarası Kısa Film Yarışması, Çankaya Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği, liseli gençleri sinemaya teşvik etmeyi amaçlayan güzel bir etkinlik. Bu yıl ikincisi yapıldı ve Çankaya bölgesinin bütün liselerinden ciddi ölçüde bir katılımla yaklaşık 60 film yarıştı. Üstelik üniversitelerin iletişim-sinema bölümleri için birer ön eleme işlevi görebilecek kalitede filmler de vardı.
Doğrusu bir jüri üyesi olarak, liseli gençlerden gelen bu filmlerin uçarılıktan besleneceği ve hayatı ele avuca sığmaz bir biçimde yaşamanın hallerini göstereceğini düşünüyordum. Oysa Ankara Kızılırmak Sineması perdesine yansıyanların büyük çoğunluğu sanki gazetelerden içinize dolan karamsar bulutlardan farksızdı.
Herşey eninde sonunda bütünün birer parçası olmak durumunda. İstediğimiz kadar kendimize ait kurmaca dünyalarla avunmaya çalışalım, tıpkı bütün o kısa filmlerden yansıyan duyguların kendiliğinden ifade ettiği gibi, ne yazık ki ülkemizde hayata gülen yüzle bakmak ve gelecek umutlarından neşe dolu öyküler çıkarmak kolay iş değil.
Üniversite sınavının yarattığı muazzam baskıyı ve tüm yaşam çizgisinin bir sınav sonucuna bağlanmasının yolaçtığı karabasanı anlatan, Dikmen Lisesi öğrencisi Yiğit Can Çiftçi'nin "Kabus" filmi birinci oldu. Tüketim toplumunun giderek tüketilen bireylere dönüşmesini bir kara mizah üslubuyla anlatan "Beni Kim Üretiyor" Özel Evrensel Koleji öğrencisi Fırat Bayram'ın bir kısa filmiydi; ikincilik ödülünü aldı. Batuhan Kaygı "Yine O Ters Rüzgar"da sevgi arayışını umutsuz ve umarsız bir sona bağlamıştı; Çankaya Anadolu Lisesi öğrencisinin bu filmi üçüncülük ödülünü kazandı. Teşvik ödülünü kazanan diğer yedi filmin ağırlıklı biçimde ortak noktası şizofreni ve benzer ruhsal sapma öyküleriydi.
Filmlerin geneline bakınca, aşk, arkadaşlık, tutku veya günlük yaşamın o benzersiz ve özel anları gibi kavramların neredeyse tedavülden kalktığını düşünmek mümkündü. Nasıl olumsuz haber gazete okutuyorsa, seyirciyi sinemaya çeken öyküler de karmaşık hallerden ve karamsarlıktan beslenir diye düşünebilirsiniz.
Kesinlikle aynı kanıda değilim. Bir ülkenin genel ikliminde umut verici olmak, hayata neşe katmak kaf dağının ardında gibi uzak bir şey ise, toplumun bütün bireyleri de bundan nasibini alıyor. İnsanların kendine özgü bireyler olmasını peşinen "kötü" kabul eden, genel toplumsal kodların "ciddiyet" "sürüden ayrılmama" ile "itaat" üzerine kurgulandığı bir düzende başka ne olabilir ki? Öğrenim hayatının en başından beri yarış atına döndürülmüş gençlerin bir bunalımdan çıkıp, bir başkasına yelken açmasını önlemek için "haydi canlanın biraz" sloganı yetecek gibi değil. Esasında o sözü daha çok bu gençleri hayata hazırlayan herkesin duyması gerekiyor.
Gençlerin karamsarlığı olsa da, Liselerarası Kısa Film Yarışmasıyla gelen bir güzellik var aslında. Böylesine değerli bir etkinlik sayesinde Çankaya Milli Eğitim Müdürlüğü geleceğin başarılı sinemacılarına giden yolu açmış oldu. Bu yolda her sene daha çok öğrencinin ilerlemesi bile başlı başına umudun kendisidir.
Gazetecilikte "olağandışı haberdir" anlayışı, mutlaka bir şekilde duymuş olmalısınız, hep aynı örnekle tanımlanır: "Köpek adamı ısırırsa haber değildir, ama adam köpeği ısırdığında haberdir."
Bu yaklaşımın yansıması mıdır bilinmez ama gazete sayfalarında olumlu düşünmeye yöneltecek birşey bulmanın giderek imkansız hale geldiği bir gerçek.
Liselerarası Kısa Film Yarışması, Çankaya Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği, liseli gençleri sinemaya teşvik etmeyi amaçlayan güzel bir etkinlik. Bu yıl ikincisi yapıldı ve Çankaya bölgesinin bütün liselerinden ciddi ölçüde bir katılımla yaklaşık 60 film yarıştı. Üstelik üniversitelerin iletişim-sinema bölümleri için birer ön eleme işlevi görebilecek kalitede filmler de vardı.
Doğrusu bir jüri üyesi olarak, liseli gençlerden gelen bu filmlerin uçarılıktan besleneceği ve hayatı ele avuca sığmaz bir biçimde yaşamanın hallerini göstereceğini düşünüyordum. Oysa Ankara Kızılırmak Sineması perdesine yansıyanların büyük çoğunluğu sanki gazetelerden içinize dolan karamsar bulutlardan farksızdı.
Herşey eninde sonunda bütünün birer parçası olmak durumunda. İstediğimiz kadar kendimize ait kurmaca dünyalarla avunmaya çalışalım, tıpkı bütün o kısa filmlerden yansıyan duyguların kendiliğinden ifade ettiği gibi, ne yazık ki ülkemizde hayata gülen yüzle bakmak ve gelecek umutlarından neşe dolu öyküler çıkarmak kolay iş değil.
Üniversite sınavının yarattığı muazzam baskıyı ve tüm yaşam çizgisinin bir sınav sonucuna bağlanmasının yolaçtığı karabasanı anlatan, Dikmen Lisesi öğrencisi Yiğit Can Çiftçi'nin "Kabus" filmi birinci oldu. Tüketim toplumunun giderek tüketilen bireylere dönüşmesini bir kara mizah üslubuyla anlatan "Beni Kim Üretiyor" Özel Evrensel Koleji öğrencisi Fırat Bayram'ın bir kısa filmiydi; ikincilik ödülünü aldı. Batuhan Kaygı "Yine O Ters Rüzgar"da sevgi arayışını umutsuz ve umarsız bir sona bağlamıştı; Çankaya Anadolu Lisesi öğrencisinin bu filmi üçüncülük ödülünü kazandı. Teşvik ödülünü kazanan diğer yedi filmin ağırlıklı biçimde ortak noktası şizofreni ve benzer ruhsal sapma öyküleriydi.
Filmlerin geneline bakınca, aşk, arkadaşlık, tutku veya günlük yaşamın o benzersiz ve özel anları gibi kavramların neredeyse tedavülden kalktığını düşünmek mümkündü. Nasıl olumsuz haber gazete okutuyorsa, seyirciyi sinemaya çeken öyküler de karmaşık hallerden ve karamsarlıktan beslenir diye düşünebilirsiniz.
Kesinlikle aynı kanıda değilim. Bir ülkenin genel ikliminde umut verici olmak, hayata neşe katmak kaf dağının ardında gibi uzak bir şey ise, toplumun bütün bireyleri de bundan nasibini alıyor. İnsanların kendine özgü bireyler olmasını peşinen "kötü" kabul eden, genel toplumsal kodların "ciddiyet" "sürüden ayrılmama" ile "itaat" üzerine kurgulandığı bir düzende başka ne olabilir ki? Öğrenim hayatının en başından beri yarış atına döndürülmüş gençlerin bir bunalımdan çıkıp, bir başkasına yelken açmasını önlemek için "haydi canlanın biraz" sloganı yetecek gibi değil. Esasında o sözü daha çok bu gençleri hayata hazırlayan herkesin duyması gerekiyor.
Gençlerin karamsarlığı olsa da, Liselerarası Kısa Film Yarışmasıyla gelen bir güzellik var aslında. Böylesine değerli bir etkinlik sayesinde Çankaya Milli Eğitim Müdürlüğü geleceğin başarılı sinemacılarına giden yolu açmış oldu. Bu yolda her sene daha çok öğrencinin ilerlemesi bile başlı başına umudun kendisidir.
Comments