Kültür Artık Başkentte Oturmuyor
24 Aralık 2008
Dünyanın belli başlı başkentlerini cazibe merkezi, birer "marka" yapan en önemli özellik oradaki finans ve iş çevreleri değil, bu kentlerin sunduğu sosyal hayatın canlılığı, kültür ve sanat ortamındaki zenginliktir.
Neden herkesin dilinde Paris, Roma veya Londra vardır dersiniz? Daha düne kadar soğuk savaş sonrasının izlerini silmeye çalışan Berlin nasıl birdenbire dünyanın dört bir yanından insanların akın ettiği, her gecesinde sayısız ve sınırsız sanat olayına evsahipliği yapan bir başkent haline gelmiştir?
Paris'in pek çok meydanından herhangi birine oturun ve gelen geçeni gözlemleyin: Kentteki dinamizmi, insanlara yaydığı enerjiyi yerlisinde-yabancısında hissedersiniz. Belediyeler tarafından hazırlanıp ücretsiz dağıtılan "bu ay kentimizde neler var" tarzı rehberlerde her beğeniye hitap edecek o kadar fazla kültürel etkinlik bulursuz ki hangi birine yetişeceğinizi şaşırırsınız.
Zaman zaman belediye panolarında "Avrupa Başkenti" olarak tanımlanan Ankara'yı bu resmin herhangi biryerine yerleştirmek maalesef mümkün değil. Ankara kültür ve sanatın idealist işler dışında barınamadığı, ilham alınacak bir yer olmaktan çıkıp, iyice içine kapanmaya başlayan ve kentliliği "panayır eğlencesi" gibi gören sıradan bir ile dönüşmekte; hem de süratle.
Akşam belli bir saatten sonra merkezlerin bile ıssızlaştığı bir kasabada yaşıyoruz adeta. Yerleşik kent kültürünün olmazsa olmazları meydanlar bilinçli bir şekilde otobana dönüştüğü için, zaten nereyegideceksiniz ki, ya evinizde oturun ya da kapalı kapılar ardındaki partilere!
Ankara Sinema Derneği 14 yıl önce kentte bir festival başlattı: Avrupa filmleri festivali. Sinemaseverlere sunulan filmlerin hatırına başka kentlerden Ankara'ya gelenleri biliyorum. Bu etkinlik sonradan "Gezici Festival" olarak kökleşti; başkentte başlayan etkinlik buradan başka kentlere (özellikle sinemaya hasret kalan illere) yolculuk etti.
Aradan geçen 14 koca seneden sonra, başkentin içinden yeşeren bu kültür projesinde artık Ankara yer almıyor. En başta yetkililerin kayıtsızlığı ve "olmasa da olur" tavırları, sinema salonu tahsis edilememesi olmak üzere, Ankara kendi oluşturduğu bir pojeyi kendi elleriyle yok etti.
Buna karşılık festivale sahip çıkan Kars belediyesi yeni sinemalar inşa ediyor; bu da ayrıca ibret verici bir durum! Kent içinde müstakil sinemaların hemen hemen tamamen yok olduğu, resmi yetkililerin film ve diğer sanat etkinliklerine "gereksiz işler" muamelesi yaptığı; ancak bedavadan (ama bizlerin vergisiyle) şarkıcı türkücü konseri düzenleyip, arasına bir de kavşak açılışı sığdırmayı marifet saydığı başkentin perişan hali işte böyle.
Kuşkusuz bu yazı burada bitmez, Ankara'nın kültür başkenti olma fırsatlarının yok yere harcamasına verilecek o kadar çok örnek var ki. Konu üzerinde düşünmek isteyenlere iki koordinat vereyim: Mimarisi ve kullanımı itibariyle heba edilen Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi ile kültür bize ne gerekir mantığıyla işlevsizleştirilen Ulus Atatürk Kültür Merkezi…
24 Aralık 2008
Dünyanın belli başlı başkentlerini cazibe merkezi, birer "marka" yapan en önemli özellik oradaki finans ve iş çevreleri değil, bu kentlerin sunduğu sosyal hayatın canlılığı, kültür ve sanat ortamındaki zenginliktir.
Neden herkesin dilinde Paris, Roma veya Londra vardır dersiniz? Daha düne kadar soğuk savaş sonrasının izlerini silmeye çalışan Berlin nasıl birdenbire dünyanın dört bir yanından insanların akın ettiği, her gecesinde sayısız ve sınırsız sanat olayına evsahipliği yapan bir başkent haline gelmiştir?
Paris'in pek çok meydanından herhangi birine oturun ve gelen geçeni gözlemleyin: Kentteki dinamizmi, insanlara yaydığı enerjiyi yerlisinde-yabancısında hissedersiniz. Belediyeler tarafından hazırlanıp ücretsiz dağıtılan "bu ay kentimizde neler var" tarzı rehberlerde her beğeniye hitap edecek o kadar fazla kültürel etkinlik bulursuz ki hangi birine yetişeceğinizi şaşırırsınız.
Zaman zaman belediye panolarında "Avrupa Başkenti" olarak tanımlanan Ankara'yı bu resmin herhangi biryerine yerleştirmek maalesef mümkün değil. Ankara kültür ve sanatın idealist işler dışında barınamadığı, ilham alınacak bir yer olmaktan çıkıp, iyice içine kapanmaya başlayan ve kentliliği "panayır eğlencesi" gibi gören sıradan bir ile dönüşmekte; hem de süratle.
Akşam belli bir saatten sonra merkezlerin bile ıssızlaştığı bir kasabada yaşıyoruz adeta. Yerleşik kent kültürünün olmazsa olmazları meydanlar bilinçli bir şekilde otobana dönüştüğü için, zaten nereyegideceksiniz ki, ya evinizde oturun ya da kapalı kapılar ardındaki partilere!
Ankara Sinema Derneği 14 yıl önce kentte bir festival başlattı: Avrupa filmleri festivali. Sinemaseverlere sunulan filmlerin hatırına başka kentlerden Ankara'ya gelenleri biliyorum. Bu etkinlik sonradan "Gezici Festival" olarak kökleşti; başkentte başlayan etkinlik buradan başka kentlere (özellikle sinemaya hasret kalan illere) yolculuk etti.
Aradan geçen 14 koca seneden sonra, başkentin içinden yeşeren bu kültür projesinde artık Ankara yer almıyor. En başta yetkililerin kayıtsızlığı ve "olmasa da olur" tavırları, sinema salonu tahsis edilememesi olmak üzere, Ankara kendi oluşturduğu bir pojeyi kendi elleriyle yok etti.
Buna karşılık festivale sahip çıkan Kars belediyesi yeni sinemalar inşa ediyor; bu da ayrıca ibret verici bir durum! Kent içinde müstakil sinemaların hemen hemen tamamen yok olduğu, resmi yetkililerin film ve diğer sanat etkinliklerine "gereksiz işler" muamelesi yaptığı; ancak bedavadan (ama bizlerin vergisiyle) şarkıcı türkücü konseri düzenleyip, arasına bir de kavşak açılışı sığdırmayı marifet saydığı başkentin perişan hali işte böyle.
Kuşkusuz bu yazı burada bitmez, Ankara'nın kültür başkenti olma fırsatlarının yok yere harcamasına verilecek o kadar çok örnek var ki. Konu üzerinde düşünmek isteyenlere iki koordinat vereyim: Mimarisi ve kullanımı itibariyle heba edilen Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi ile kültür bize ne gerekir mantığıyla işlevsizleştirilen Ulus Atatürk Kültür Merkezi…
Comments