Bu yılki Oscar serüveninde Nuri Bilge Ceylan gibi önemli bir yönetmen olunca ister istemez bütün ilgi odağımız “Üç Maymun” filminin “en iyi 5 yabancı film adayı” listesine girip giremeyeceği noktasına kaydı. Galiba bunu başaran diğer filmleri biraz es geçtik: Özellikle Japon sinemasını güçlü biçimde temsil eden ve Oscar kazanan “Departures/Son Veda” filmini…
İstanbul Film Festivalinin kapanış filmi olarak gösterilen “Departures/Gidişler” ya da Japonca “Okuribito” doğum ve ölüm arasındaki hayat çizgisini felsefi bir sinema diliyle ifade eden; yaşam olgusuna anlam ve boyut katarken bunu son derece zarif ve alçak ses tonuyla yapan, benzersiz bir sinema örneği. (Farklı film isimleri kafa karıştırabilir, hemen belirteyim; festival gösteriminde filmin adı "Gidişler"di ama sinemalara geldiğinde "Son Veda" oldu.)
Ekonomik nedenlerle dağıtılan senfoni orkestrasının çello sanatçısı Daigo (Masahiro Motoki), yeni bir iş ararken, seyahat acentası zannederek yaptığı başvuru sonunda kendisini “cenaze hazırlıkçısı” olarak bulur. Önceleri ürperti, daha sonra sevgiyle yaklaştığı bu yeni mesleğinde, seyirci de paralel biçimde Daigo ile birebir aynı ruhsal yolculuğa çıkar.
İlerleyen her sahneyle birlikte biz de önyargılarımızdan sıyrılır ve cenaze hazırlama işinin herşeyden önce yaşama ve ölen kişiye bir saygı ifadesi olduğunu anlarız. Amaç öleni yeni bir hayat yolculuğuna hazırlamak, onu en iyi haliyle uğurlayıp, geride kalanlara bu gidişi saygı ve sevgi dolu bir tören olarak sunmaktır.
Çok katmanlı bir öyküleme tekniği kullanan “Son Veda” yönetmen Yojiro Takita’nın muazzam dengeleyici anlatımıyla dört ana başlık altında ilerler: Daigo’nun kendi içsel yolculuğu ve bu bağlamda babasıyla ilgili bilinçaltıyla yüzleşmesi; hayatın ve ölümün anlamı üzerine aforizmalar; Japon adetleri ve sosyal alışkanlıkları; materyalizm karşısında metafiziğin yeri. Bütün bu öğeler filmin her sekansında karşılığını bulur ve aynı zamanda bir senaryoda yerelden evrensele ulaşabilmenin en güzel örneğini oluşturur.
Asıl teması ölüler olan bir filmin bu denli hayat dolu olması ve yaşamın güzelliği üzerine kışkırtıcı fikirler sunması ise “Son Veda”nın başarısının sırrıdır bence.
“Son Veda” filmini bütün önyargıları bir kenara koyarak izleyip (ölüm ve cenazenin olumsuz çağrışımları da dahil olmak üzere) kendi hayatlarımız üzerine daha gönülden ve daha derinden düşünmek gerekiyor...
İstanbul Film Festivalinin kapanış filmi olarak gösterilen “Departures/Gidişler” ya da Japonca “Okuribito” doğum ve ölüm arasındaki hayat çizgisini felsefi bir sinema diliyle ifade eden; yaşam olgusuna anlam ve boyut katarken bunu son derece zarif ve alçak ses tonuyla yapan, benzersiz bir sinema örneği. (Farklı film isimleri kafa karıştırabilir, hemen belirteyim; festival gösteriminde filmin adı "Gidişler"di ama sinemalara geldiğinde "Son Veda" oldu.)
Ekonomik nedenlerle dağıtılan senfoni orkestrasının çello sanatçısı Daigo (Masahiro Motoki), yeni bir iş ararken, seyahat acentası zannederek yaptığı başvuru sonunda kendisini “cenaze hazırlıkçısı” olarak bulur. Önceleri ürperti, daha sonra sevgiyle yaklaştığı bu yeni mesleğinde, seyirci de paralel biçimde Daigo ile birebir aynı ruhsal yolculuğa çıkar.
İlerleyen her sahneyle birlikte biz de önyargılarımızdan sıyrılır ve cenaze hazırlama işinin herşeyden önce yaşama ve ölen kişiye bir saygı ifadesi olduğunu anlarız. Amaç öleni yeni bir hayat yolculuğuna hazırlamak, onu en iyi haliyle uğurlayıp, geride kalanlara bu gidişi saygı ve sevgi dolu bir tören olarak sunmaktır.
Çok katmanlı bir öyküleme tekniği kullanan “Son Veda” yönetmen Yojiro Takita’nın muazzam dengeleyici anlatımıyla dört ana başlık altında ilerler: Daigo’nun kendi içsel yolculuğu ve bu bağlamda babasıyla ilgili bilinçaltıyla yüzleşmesi; hayatın ve ölümün anlamı üzerine aforizmalar; Japon adetleri ve sosyal alışkanlıkları; materyalizm karşısında metafiziğin yeri. Bütün bu öğeler filmin her sekansında karşılığını bulur ve aynı zamanda bir senaryoda yerelden evrensele ulaşabilmenin en güzel örneğini oluşturur.
Asıl teması ölüler olan bir filmin bu denli hayat dolu olması ve yaşamın güzelliği üzerine kışkırtıcı fikirler sunması ise “Son Veda”nın başarısının sırrıdır bence.
“Son Veda” filmini bütün önyargıları bir kenara koyarak izleyip (ölüm ve cenazenin olumsuz çağrışımları da dahil olmak üzere) kendi hayatlarımız üzerine daha gönülden ve daha derinden düşünmek gerekiyor...
Comments