Beni Kategorize Etme
07 Eylül 2008
Sinema sektörü köklü olan ülkelerde konu bile değil, ama ülkemizde iyi bir film nasıl anlaşılır meselesinde görünen o ki taşlar yerine biraz zor oturacak. Kariyeri boyunca hep sinemanın ticari yönünden ziyade sanatına katkı yapmaya özen gösteren yılların sanatçısı Hülya Koçyiğit'in (bile) "Yumurta öyle abartılacak bir film değilmiş" anlamına gelen sözlerini okuyunca, ister istemez biraz irkildim.
Sinemanın belli bir yorum tarzına, bütünden tamamen ayrı tutup değerlendirmek yerine --genelde yapıştırılan etiket "sanat filmi" oluyor-- "Ben bu filmi sevemedim" veya "Bu film bana hitap etmedi" demek neden bu kadar zor acaba?
Resimde, heykelde, mimaride herkesin ortak beğenisine uygun bir eseri ortaya çıkarmak nasıl olanaksızsa, sinemada da böyle bir şey sözkonusu olamaz. Bir yönetmenin kendisini ifade etme biçimi, hayatı tanımlama vizyonu binlerce, bazen milyonlarca seyirci arasından bazılarına ters gelecek; bazılarını ise yüreğinin tam orta yerinden vuracaktır. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Hatta filmleri izlemek ve değerlendirmek kişisel ruh halinin yanı sıra --şaka yapmıyorum, gayet ciddiyim-- havanın sıcak veya soğuk olmasıyla, aç ya da tok olmakla, beraber izlediğiniz kişilerle kurulan bağla da birebir ilişkilidir.
Bir Kubrick filmine dizi film izliyormuş muamelesi yapan birisiyle seyredin de, çıldırma eşiğiniz ne denli kuvvetli olduğunu test edin! Ya da "Amerikan Pastası" gibi sabun köpüğü tarzı bir komediyi bir anne-babanızla beraber, bir de okul arkadaşlarınızla birlikte izleyin bakalım, arada ne fark var!
Keza korku filmi tutkunu bir arkadaşınız varsa, cinayet/gerilim filmini beraber paylaşın, film daha da zenginleşecektir. Oysa batıl inançları olan, olur-olmaz korkularla yaşayan bir başkasıyla seyredince aynı film bir eziyete dönüşecektir.
İnternette gezinenlerin gayet iyi bildiği, uluslararası film veri tabanı (imdb) geçenlerde dünyanın en kötü filmlerini sıraladı. IMDB kullanıcılarının verdiği oylarla belirlenen listede, Türk filmlerinden ilk üçe girenler hangisiydi tahmin edin: Gösterildiği zaman gişede gayet iyi "iş yapan" filmler.
Elbette bazı filmlerin muhasebecilerin koltuklarını kabartması aynı zamanda sinema sanatına da katkı anlamına gelmiyor.
En kötüler arasında yeralan "Emret Komutanım, Şah-Mat" "Keloğlan Kara Prense Karşı" "Hababam Sınıfı Üçbuçuk" "Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu" filmlerinden ve gişede başarısız olup, yine de gönlümüze girmeyi başarmış diğerlerinden aslında şöyle bir mesaj çıkmıyor mu: Filmleri beğen ya da beğenme, ama asla kategorize etme!
07 Eylül 2008
Sinema sektörü köklü olan ülkelerde konu bile değil, ama ülkemizde iyi bir film nasıl anlaşılır meselesinde görünen o ki taşlar yerine biraz zor oturacak. Kariyeri boyunca hep sinemanın ticari yönünden ziyade sanatına katkı yapmaya özen gösteren yılların sanatçısı Hülya Koçyiğit'in (bile) "Yumurta öyle abartılacak bir film değilmiş" anlamına gelen sözlerini okuyunca, ister istemez biraz irkildim.
Sinemanın belli bir yorum tarzına, bütünden tamamen ayrı tutup değerlendirmek yerine --genelde yapıştırılan etiket "sanat filmi" oluyor-- "Ben bu filmi sevemedim" veya "Bu film bana hitap etmedi" demek neden bu kadar zor acaba?
Resimde, heykelde, mimaride herkesin ortak beğenisine uygun bir eseri ortaya çıkarmak nasıl olanaksızsa, sinemada da böyle bir şey sözkonusu olamaz. Bir yönetmenin kendisini ifade etme biçimi, hayatı tanımlama vizyonu binlerce, bazen milyonlarca seyirci arasından bazılarına ters gelecek; bazılarını ise yüreğinin tam orta yerinden vuracaktır. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Hatta filmleri izlemek ve değerlendirmek kişisel ruh halinin yanı sıra --şaka yapmıyorum, gayet ciddiyim-- havanın sıcak veya soğuk olmasıyla, aç ya da tok olmakla, beraber izlediğiniz kişilerle kurulan bağla da birebir ilişkilidir.
Bir Kubrick filmine dizi film izliyormuş muamelesi yapan birisiyle seyredin de, çıldırma eşiğiniz ne denli kuvvetli olduğunu test edin! Ya da "Amerikan Pastası" gibi sabun köpüğü tarzı bir komediyi bir anne-babanızla beraber, bir de okul arkadaşlarınızla birlikte izleyin bakalım, arada ne fark var!
Keza korku filmi tutkunu bir arkadaşınız varsa, cinayet/gerilim filmini beraber paylaşın, film daha da zenginleşecektir. Oysa batıl inançları olan, olur-olmaz korkularla yaşayan bir başkasıyla seyredince aynı film bir eziyete dönüşecektir.
İnternette gezinenlerin gayet iyi bildiği, uluslararası film veri tabanı (imdb) geçenlerde dünyanın en kötü filmlerini sıraladı. IMDB kullanıcılarının verdiği oylarla belirlenen listede, Türk filmlerinden ilk üçe girenler hangisiydi tahmin edin: Gösterildiği zaman gişede gayet iyi "iş yapan" filmler.
Elbette bazı filmlerin muhasebecilerin koltuklarını kabartması aynı zamanda sinema sanatına da katkı anlamına gelmiyor.
En kötüler arasında yeralan "Emret Komutanım, Şah-Mat" "Keloğlan Kara Prense Karşı" "Hababam Sınıfı Üçbuçuk" "Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu" filmlerinden ve gişede başarısız olup, yine de gönlümüze girmeyi başarmış diğerlerinden aslında şöyle bir mesaj çıkmıyor mu: Filmleri beğen ya da beğenme, ama asla kategorize etme!
Comments