"There Will Be Blood--Kan Dökülecek" Filmini Nasıl Okumalı?
Daniel Day-Lewis ile adeta karakter yaratma bağlamında zirve yapmasının yanı sıra "en iyi erkek oyuncu" Oscar ödülü ile taçlanan "Kan Dökülecek" (There Will Be Blood) sadece iyi bir film olmakla kalmıyor ve anlatım kalıplarını ters-yüz etme becerisine güzel bir örnek teşkil ediyor.
Öyküyü ve karakterleri araya mesafe koymaksızın izliyor; katı bir gerçekçilik duygusuyla salondan ayrılıyoruz.
Ortada işin kolayına kaçmayan ve izleyicisinden emek bekleyen bir film var.
Yönetmen "mutlu son" kolaycılığına kaçmayıp seyircisini huzursuz etmeyi göze alıyor. Tam da bu nedenden ötürü filmin "kopuk" ve "anlaşılmaz" olduğu yorumları beraberinde geldi; kazandığı ödüllere karşın gişede beklenen etki olmadı.
"There Will Be Blood/ Kan Dökülecek" kendini hemen teslim etmeyen, seyircisini yormak isteyen bir film. 1800'lerde Amerika'da petrolün bulunması meselesine ve ana karakter Daniel Plainview'a odaklanan öykü dört alt metin üzerinden gelişiyor.
Bireysel girişimcilik ruhu ve giderek kapitalizme evrilecek hırs; aile değerleri ve ait olma duygusu; yükselen maneviyat ve din sömürüsü; coğrafi-sosyal şartların getirdiği kültürel çeşitlilik. Bütün bunlar Amerika'nın kuruluş değerleri. Zaten öykünün gelişim sürecinde her alt metin bir diğerine eklenerek, Daniel'in hüzünlü hayatında düğümleniyor.
Filmi bu alt metinler üzerinden okumaya kalktığınızda, evet yorucu olabilir belki, ama sıkıcı asla değil.
Yönetmen Paul T. Anderson, ağrılıklı olarak ana karakter Daniel Day-Lewis'a teslim ettiği öyküde müthiş sahneler içeren bir başyapıt ortaya çıkarıyor.
Kardeşi olduğunu söyleyene ilk tepki olarak "benden ne istiyorsun" diye sorması; kendi işini kurmak isteyen oğluna "bana rakip olamazsın" karşılığını verirken, öz oğlu değil evlatlık olduğunu söylemesi ve özellikle final: Bir insanın sahip olduğu devasa güce rağmen alt edemediği mutsuzluğundan ve hayatın kendisinden intikam aldığı sahne hafızalardan kolayca silinmeyecek mükemmellikte.
Daniel Day-Lewis ile adeta karakter yaratma bağlamında zirve yapmasının yanı sıra "en iyi erkek oyuncu" Oscar ödülü ile taçlanan "Kan Dökülecek" (There Will Be Blood) sadece iyi bir film olmakla kalmıyor ve anlatım kalıplarını ters-yüz etme becerisine güzel bir örnek teşkil ediyor.
Öyküyü ve karakterleri araya mesafe koymaksızın izliyor; katı bir gerçekçilik duygusuyla salondan ayrılıyoruz.
Ortada işin kolayına kaçmayan ve izleyicisinden emek bekleyen bir film var.
Yönetmen "mutlu son" kolaycılığına kaçmayıp seyircisini huzursuz etmeyi göze alıyor. Tam da bu nedenden ötürü filmin "kopuk" ve "anlaşılmaz" olduğu yorumları beraberinde geldi; kazandığı ödüllere karşın gişede beklenen etki olmadı.
"There Will Be Blood/ Kan Dökülecek" kendini hemen teslim etmeyen, seyircisini yormak isteyen bir film. 1800'lerde Amerika'da petrolün bulunması meselesine ve ana karakter Daniel Plainview'a odaklanan öykü dört alt metin üzerinden gelişiyor.
Bireysel girişimcilik ruhu ve giderek kapitalizme evrilecek hırs; aile değerleri ve ait olma duygusu; yükselen maneviyat ve din sömürüsü; coğrafi-sosyal şartların getirdiği kültürel çeşitlilik. Bütün bunlar Amerika'nın kuruluş değerleri. Zaten öykünün gelişim sürecinde her alt metin bir diğerine eklenerek, Daniel'in hüzünlü hayatında düğümleniyor.
Filmi bu alt metinler üzerinden okumaya kalktığınızda, evet yorucu olabilir belki, ama sıkıcı asla değil.
Yönetmen Paul T. Anderson, ağrılıklı olarak ana karakter Daniel Day-Lewis'a teslim ettiği öyküde müthiş sahneler içeren bir başyapıt ortaya çıkarıyor.
Kardeşi olduğunu söyleyene ilk tepki olarak "benden ne istiyorsun" diye sorması; kendi işini kurmak isteyen oğluna "bana rakip olamazsın" karşılığını verirken, öz oğlu değil evlatlık olduğunu söylemesi ve özellikle final: Bir insanın sahip olduğu devasa güce rağmen alt edemediği mutsuzluğundan ve hayatın kendisinden intikam aldığı sahne hafızalardan kolayca silinmeyecek mükemmellikte.
Comments