Paris ve Ankara; Sinemalarda Bozuk Görüntüler

Paris'i Seviyoruz; Peki Ankara'yı Ne Yapalım?

Konusu Paris'te geçen sayısız film vardır, ama Paris'in bir kent olarak başrolü oynaması ilk kez oluyor. "Paris Seni Seviyorum/Paris je t'aime" pek çok açıdan kaçırılmaması gereken bir film. Kent hakkında azıcık bir bilgisi olanların bile bu filmden sonra Paris'e hayranlık duymaması olanaksız. Üstelik filmin yönetmen kadrosu (tam 21 yönetmen) adeta bir Birleşmiş Milletler resmi geçidi. Fransızı, İspanyolu, Amerikalısı sırf Paris uğruna güç ve duygularını birleştirmiş, her yönetmen kentin bir semtini (Fransızca "arrondissement") kendi istediği biçimde anlatmış. Her biri yaklaşık 10 dakika süren bölümlerde Quartier des Enfants Rouges, Quartier Latin, Bastille, Pere-Lachaise, Faubourg Saint-Denis, Le Marais de dahil olmak üzere, Paris'in hemen hemen bütün semtlerinde geçen farklı öyküler izliyoruz.

Kısa filmcilere ise özel bir not düşmek isterim. Aralarında Gus Van Sant, Tom Tykwer, Coen kardeşler, Wes Craven, Alexander Payne, Walter Salles gibi isimlerin yeraldığı yönetmeler listesi bu filmi görmek için yeter de artar bile. Ancak kısa filmciler daha bir dikkatli izlesinler, çünkü her bölüm bir kısa film başyapıtı.

Filmdeki kısa öykülerde Paris bütün ihtişamı ile başrolde; kentin meydanları, mimari zerafeti, gezmesi keyifli sokakları, ışıltılı gece hayatı, kısaca muhteşem bir kent kültürü her sahnede belirginleşiyor.

"Paris Seni Seviyorum" filmini Ankara'da izlemek, ister istemez bir takım çağrışımlara yol açıyor. Paris'i anlatmak için dünyanın dört bir tarafından yönetmenlerin seferber olup soluğu Fransa'da aldığını görünce, acaba aynı şeyi başkentimiz için dileyebilir miyiz? Daha doğrusu dileriz de, acaba gerçekleştirebilir miyiz? Çağıralım bütün bu yönetmenleri ve içinden Ankara'nın geçtiği kısa filmler çekmelerini isteyelim. Yayaların varolmadığı varsayımı ile tasarlanan yolları ve trafik düzeni, birer ikişer yokedilen meydan kültürü --meydanlar bir şehir kimliğinin olmazsa olmazıdır-- ve sirk getirmenin sanatsal etkinlik olarak kabul edildiği bir kentin filmi yapılabilir mi? Yine de haksızlık etmeyelim, mesela "İçinden Otoban Geçen Şehir" isimli bir kısa film pekala yapılabilir.

------------------------------------------------
Ankara Sinemalarının Projeksiyon Sorunu

Filmleri izlerken ille de belli bir sinema salonuna bağlı kalmak yerine, her seferinde farklı bir sinemayı kullanmak hoşuma gidiyor. Gerçi "İskoçya'nın Son Kralı" gibi sadece bir tek sinemada gösterilen filmler sözkonusu olunca seçim yapma gibi bir şansınız olmuyor, ama bu yazının konusu filmleri temiz bir görüntü ve sinemaya yaraşır bir ses düzeni ile izleme üzerine.

İşin en temeliyle ilgili olarak bir problem olduğu kesin. Son zamanlarda izlediğim hemen her filmde projeksiyonla ilgili bir sorun yaşamaya başladım.

İster Ata On, ister Kavaklıdere ister Bilkent, Ankamall veya diğerleri hiç farketmiyor. Reklam ve gelecek program tanıtımlarından sonra, esas filme girerken mutlaka bir süreliğine beyazperde formatı ve lens odaklanması başta olmak üzere bir kargaşa yaşanıyor. Filmi netlik ayarı bozuk bir halde, hatta kimi zaman da formatlanmamış olarak izlemek durumunda kalıyorsunuz.

Ses konusu ise bir başka mesele. Stereo olarak başlayıp, 2-3 dakika sonra dolby olduğunu farkeden epey film izlemişliğim var! Benzer durum 10 dakika aradan sonra da yaşanabiliyor. Sözün kısası sinema işletmecileri projeksiyon konusuna, başta makinelerin düzenli bakımı ve personel eğitimi dahil olmak üzere ciddi bir el atsalar iyi olacak, çünkü son zamanlarda sık sık tekrarlanmaya başladı. Böyle temel konuların bile problem olmaya başlaması sinema keyfine ve "sinema sinemada izlenir" anlayışına ciddi zarar verebilir.

Comments